18 Mart 2013 Pazartesi

KIRMIZI PABUÇLAR



Üzerinden bantlı, hafif topuklu kırmızı rugan ayakkabıyı babasının elinden kaptığı gibi ayaklarına geçirdi. İki katlı cumbalı evin ahşap merdivenlerine doğru koşarak gitti. İlk basamağında kısacık bir an durarak hızlıca yukarıya çıkmaya başladı. Bir, iki, üç …Merdivenleri her çıkışı, bir öncekinden daha gürültülü ve sert adımlarla, kan ter içinde kalana kadar inip çıkmaya devam etti.

Yorgunluktan en alttaki basamakta nefes nefese kalarak oturdu. Göz bebekleri büyümüş bir şekilde ayakkabılarına bakıyordu. Kafasını kaldırdı, bir süredir kendisini hep aynı merakla izleyen ve bu rutüele hala alışamayan  anne  babasına dönerek bütün kararlığıyla;  “ Tamam, kalabilir” dedi.

 Babası, kendini bildiğinden beri  dededen kalma ayakkabıcılık mesleğini sürdürüyordu. Yıllarca her akşam iş dönüşü , ona   “Bana ayakkabı aldın mı? “ sorusunu   (her defasında savuşturmasına rağmen),  bir sonraki   ayakkabıyı aldırana  kadar   bıkmadan , usanmadan  sordu. O da her soruşunda kızını atlabilmek için  “arkadaşıma söyledim, yapıyor” derdi gülümseyerek. Ama her akşam sorgulanmaktan da kaçamıyordu. Sonunda bazen  bıkıp, hiç siparişini vermediği ayakkabı için “ayakkabıyı yapan arkadaşım aniden öldü” derdi. Kızı inanır ve adamdan çok yarım kaldığına inandığı ayakkabısına üzülürdü.

 Öyle her dediği olan çocuklardan değildi. İşte bu yüzden, ender gelen ayakkabıların hem kıymetini bilir hem de buna rağmen kılı kırk yarardı. Ayakkabı merakı demek ki;  her dişide çocukluktan gelen bir tutkuydu.

Bazı kadınların kendi stilleri vardır yürürken. Asfalt ya da döşeme sokaklarda kafaları çevirtecek kadar sağlam basarlar yere. Geldiklerini, onları yakından tanıyanlar topuk seslerinden  kolayca anlayabilir.

Abartılı topuk seslerimi sorgularken, bunun  fark edilmek mi?  Kendine aşırı güven mi? olduğuna karar veremediğim bir anda, yok yok sanırım hep kendi  başının çaresine bakmanın verdiği bir  koruma içgüdüsü olduğu konusunda kendimle hemfikir oldum.  Bu düpedüz, etrafı ürküterek “ben geliyorum”  tavrı diye neticelendirdim analizimi zafer edasıyla. Çünkü, bunca yıla rağmen  hala denediğim  ayakkabıları satıcıya çaktırmadan topukları “taktak” ediyor mu acaba? diye test etmenin başka bir psikolojik çözümü yoktur diye düşündüm…..


 “Yere sağlam basmak” deyiminin hakkını fazlasıyla veren benim gibi kadınlara ithaf olunur.

Sevgiyle…

6 yorum:

  1. Merhaba canım,
    Yazına bayıldım. Yüreğine sağlık...
    Bloğunu takibe aldım.
    Banada beklerim... Sevgilerimle,

    YanıtlaSil
  2. Her kız çocuğunun mutlaka bir kırmızı rugan ayakkabısı olmalı... Sanırım hepimizin anıları vardır o ayakkabılarla ve içinde kendimizi algıladığımız kişi ile... Yüreğine sağlık Selma'cım...

    YanıtlaSil
  3. Cok tskler.....Seldacim takiptesin. Sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. İktidar kadındır ayakları yere tak tak basan kadın. O öyle bir kadındır ki aynı zamanda, kendi bile aldanır sağa sola bakışını korunma içgüdüsüyle yaptığını sanıp, el atacağı, koruyacağı, yerden kaldıracağı bir durumun olup olmadığının kolaçanıdır o bakışlar. Yolu hep açık olsun.

    YanıtlaSil
  5. Tırtılım nasıl güzel anlatmışsın gene o güzel yüreğinle.. Teşekkürler

    YanıtlaSil