6 Aralık 2011 Salı

KAPININ ALTI

            


         Aylık dergilerden birinde, çalışan anneler kısmını okurken anılarım sıkışmış yazarın ; "gitmiyorum kızım deyip, onu biraz oyaladıktan sonra sessizce kapıyı çekip giden annenin ardından, bir sonraki gidişinde –anne kapı tık etmesin ama diye serzenişlerinin anlatıldığı" satırlarının arasına. Halbuki kısa süreli de olsa bazı sıkıntılarımı örtmesini hep iyi bilirim. Ama gerçekler işte halı altına süpürülen tozlar kadar saklanabiliyormuş meğer.

      Çalışıp ta, evde bırakılan çocuğun anneye nasıl bir vicdan azabı olduğunu bilmem anlatmaya gerek var mı ?

     Büyük kızım kreşe başladığında, üç ay boyunca iş yerinde ne yaptığımı bilmeden çalıştım maalesef.Bu duygumun en büyük sebebi de; gün boyu uslu, uslu duran kızımın sabahları bırakırken ağlayarak ortalığı ayağa kaldırması, akşam alırken de beni görür görmez “BİLİYOMUSUN ANNE BEN BUGÜN HEP AĞLADIM” demesiydi. Kreş çalışanların, kızımın nasıl da rol yaptığına inanamadıklarını hatırlıyorum şimdi gülümseyerek.

    Tüm bunlara rağmen, gene de çalışan anne olarak kızlarıma karşı görevlerimi ve içimden gelenleri elimden geldiğince yaptığımı zannediyorum.

    Ben , kendine güvenli, ayakları yere basan, güçlü bir anne olduğum kadar, çocuğuyla kaliteli vakit geçiren, sosyal faaliyetlerini aksatmayan, arkadaşlarıyla vakit geçirebileceği ortamlar hazırlayan, kitap sevdiren, sergi gezdiren, çocuklarına Atatürk’ü anlatan, hem duygusal hem idealist bir anne olduğumla övünürdüm. ta ki o akşama kadar.

     Çocuk olup annesinden almanın sınırını bilen var mı? diye sorun bir kendinize. En başta kendimiz bile, annemiz çalışmasa da çocukluk yaşamımızda hep bazı eksiklikler bulmuşuzdur. Bence, annelik duygusunun fedakarlık sınırları hiçbir zaman olmadı. Ne anneler için, ne de çocukları için.

    Biz, asansörlü bir apartmanda oturuyoruz . Asansör kapısı hemen kapının yanında. Benim kızlarım da, boynunda olmasa da hep çantalarında anahtarla yaşadılar maalesef. O gün, kendimi iyi hissetmediğim için eve erken gelip, hemen yattım. Kızım henüz gelmemiş. Okul bitiminde, kapının hemen yanındaki yatak odasından ayak seslerini duydum. Anahtarla kapıyı açtı, ben de bu arada fırladım tabii. “Kızım neden asansörle çıkmadın?” diye sorduğumda 10 yaşındaki kızım “ben hep merdivenlerden çıkıyorum anne. Çıkarken de otomatı yakmıyorum. Kapının altından ışık sızıyor mu diye bakıyorum. Eğer sızıyorsa benden önce birinin geldiğini anlayıp zile basıyorum bana kapı açılsın diye ve çok seviniyorum, heyecanlanıyorum” dedi.

    Annesi evde olup da, kapının kendisine annesi tarafından açılmış olmanın ayrımına 30 sene sonra varmış olmak, hayatı yakalamaya çalışırken neleri ıskaladığımızı hissetmek, benim bir şekilde doldurabileceğim boşluğu, açılabilecek bir kapıları bile olmayan çocuklar için daha büyük başka bir boşluğa bırakmak, mükemmel bir anne olmanın imkansızlığını ezici bir şekilde hissetmek ve kızıma o an için söyleyecek hiçbir şey bulamamak .
Kapı altından sızan ışıklar hiç sönmesin..

5 yorum:

  1. gönlüne sağlık sevgili kelebek... Yüreğimizin anne olma pırpırlarına bir kapı açmışsın...

    YanıtlaSil
  2. Oyyyyyy ben de evde biri var mı diye hep bakardım ama bizde ışıgın sızagı bir kapı altı da yoktu:( Zor durumlar hem anne ol, hem her şeylerine yetişmeye calıs. Iskaladıklarımız bu kadarla kalsın...
    Kalemine sağlık...

    YanıtlaSil
  3. Offf okuduğum ilk 2 yazıda da gözlerim doldu. Ben mi bugün çok hassasım... Çalışırken daha evlenmemiştim ve arkadaşlarımın çocuklarını bırakmaları konusunda yaşadıklarına birebir şahit oldum. Kızıma kendim bakmak istedim ve öyle de oldu. Ama hep yüreğimde çalışan annelerin aslında neler çektiklerini bildim.

    YanıtlaSil
  4. Evet sonunda beni ağlattın Selma...
    Oğluşumun en büyük isteği eve geldiğinde kendine kapıyı açan annesinin olmasıymış.. Benimle bunu ilk paylaştığında da ağlamıştım. Şimdi de ağlıyorum...

    YanıtlaSil
  5. çocuklar ve çocukluklarımız bir yerde mutlaka buluşuyor malesef.....emeğinize sağlık..

    YanıtlaSil