21 Aralık 2011 Çarşamba

EŞEK YOLU BİLİYORMUŞ !


           Ege ‘nin bir köyünde geçti benim tüm okul tatillerim.
    Köyüm, insanı girer girmez masmavi gökyüzün eşliğinde, büyük şehirden uzak, toprak evleri, küçük okul binası, camisi, bana mis gibi gelen tezek kokusuyla, sağda solda otlayan inekleri, kuzularıyla, büyük tarlalarıyla ve cırcır böceklerinin üzüm erdiren sesleriyle karşılar .


           Kimi taş döşeli, kimi toprak sokaklarda, sıcak, içten, hesapsız, umarsız,yüzü güneş lekeli , neşeli çocuklar vardır mutlaka günün her saatinde.


     Her evin avlusunda ya da kapısının önünde çoban köpekleri hiç görmediği yabancıya tedirgin havlar. Bir kere olsun sizi koklamasına izin verirseniz,sizi asla unutmaz ve  bütün köyün konukseverliği ile gideceğiniz eve kadar size eşlik eder dost canlısı bu köpekler, yüzünüze baka baka....


      Kerpiç  ve taş evlerin girişte kocaman bir avlusu ve bu avlunun bir köşesinde mutlaka mevsimine göre çiçek açmış rengarenk ve hiç alışık olmadık kokularıyla güller, kasımpatları olur yüzleri güneşe dönük.Huzurun kokusunu duyarak ilerlersiniz avluda. Serin evler, tarlada çalışma zamanıysa eğer ıssız ve sessizdir her daim. Tuvaletlerı bahçede olur mutlaka, Tulumbası saya denilen evin arka tarafındaki koyu gölgeli avluya benzer yerde. Sayanın altı öğle yemeği içindir.


      Domates salçası, reçel kazanları vardır sağda solda.Bir köşesinde, illaki  badılçan (patlıcan ), domat (domates) kızartmak içinde küçük odun ocağı. Bir diğer köşesinde, duvara gömük kocaman bir odun fırın vardır. Mis gibi ev ekmeği, otlu pişi yapmak için hemen duvarının dibinde ekmek tahtaları durur. Sayanın altından tahta bir kapıyla  arka bahçeye geçilir. Küçük bir bağ, üzüm salkımlarında arılarının neşeyle  vızıldadığı.  Bahçenin tam ortasından,tarla sulamak için yapılmış şırıl şırıl akan genişce bir su kanalı vardır.


       Etraftaki  serbeste dolaşan tavuklar, horozlar, ördekler ve hindilerin sesleri ile, yaz sıcağında öten cır cır böceklerinin solo konserine renk katarlar.


            Ellerinde,  ziftten korunmak amacıyla parmak uçları kesilerek, eski çoraplardan yapılmış eldivenlerle   tütün kıran köylü kadınları  , sabah gün doğmadan üzerine çiğ düşmüş tütün yapraklarıyla buluşmaya gider, yanlarında öğlen bir ağaç altında yiyecekleri olan çıkınları mutlaka vardır. Herşeye rağmen gülümseyen bol çizgili yüzleriyle tütün işçileri..Sabahtan  kuşluk vaktine kadar kırılan tütünler tüm öğleden sonra şişe dizilip,kargılanır ve güneşte sergiye konulurdu.Benim dizdiğim şişleri çaktırmadan cıkarıp tekrar dizdiklerini düşünüyorum şimdi..Öyle berbattılar ki..


     Eğer pamuk dikmişseniz sabah ezanından akşama kadar çapasını da,toplamasınıda yapabilirsiniz.Çok daha yorucu bir tercihdir.


     Tüm bu işler bittikten sonra dayımın kızıyla,çift kanatlı tahta kapının önünde her yerinden tarih fışkıran tarlalardan çıkma antik bir sütün başının üstünde öylece oturuyorduk.
     Tarih benden birgün bunun intikamını alacak korkarım !!


     8 yaşlarındayım..Toprak yoldan,  üzerinde koyunlarına yedireceği otların olduğu eşeğiyle yaşlıca bir kadın geçiyor.Yanmış teni,kırışmış elleri ,şalvarı ve soluk entarisiyle köylünün “Acemlerin Saâdet abası “ olduğunu öğreniyorum sonradan..


   Herkesin bir lakabı var burada.. Ben her duyduğumda çocukluğumun verdiği müsamahayla pervasız kırkırdıyorum insanların karşısında..Birden hala yenemediğim hiperaktif duygularımın esiri olup gözlerim parlayarak döndüm  yanımda toprakla oynayan aynı yaşlardaki dayımın kızına..Kentli olmanın kendimce haklı şımarıklığıyla eşeğe binmek istediğimi söyledim.O da benim aklıma koyduğumu yapacağımı bildiğinden çaresiz gidip kuzeninin bu istediğini ;
"Saâdet abaaaa bu eşeğe binmek istiyor"
diye gamsız bir şekilde iletti.Kadın ağırbaşlılıkla , eşeği durdurdu. üzerinde büyük bir çıkına sarılı ot yığınını sırtına bağlayıp beni eşeğin üzerine oturttu..Aman Yarabbim!! O ne,sanki beyaz at sırtında cesur yürek filminde düşmana at süren  Mel Gibson gibi gidiyorum, yanımda da yaya yürüyen servantes kuzenimle.


   Kum kapı isimli sokaktan geçerken kapı önlerinde oynayan irili ufaklı diğer çocuklar da takıldılar peşimize ne hikmetse.. Vallahi bu sefer ordu gibi oldu diye daha bir kabardım eşeğin üzerinde..
Bu keyifli yolculuğun,  çok kısa sürdüğünü anlamak benzeri kocaman kanatlı bir tahta kapıya geldiğimizde belli oldu.Kadın kapıyı açtı ben hala eşeğin üstünde sırıta sırıta deh!! diyorum zavallı eşeğe..O ise aç ve yorgun,bir an önce karnını doyurmak ve istirahat etmek istermiş meğer tarla dönüşlerinde..


   Baktım adımlarını hızlandırdı bizim uzun kulak !Öyle ya, okuduğum tüm masallarda eşeklerin ismi uzun kulak bu da öyle olmalı diye düşünüyorum sırıtışım yüzümde donana kadar..Arkamdaki güruh biraz uzakta durmuş beni seyrediyor.


Eşek hızla ahıra doğru yol alırken bizim ufak tefek Saâdet abanın ayaktayken geçebileceği yükseklikteki ağır kapısının,benim eşek üzerindebel hizama geldiğini anlamam uzun sürmedi..
Birkaç saniye panikle
Çüüşş !!
Çüüüşşşş !!!!
diye bağırmaya başladığımı hatırlıyorum.....
   Damın kapısına geldiğimizde, belime gelen kapının üst ranzasına iki elimle yapışıp, eğilsem de kapıdan ikimizin asla geçemiyeceği eşeği nafile durdurmaya çalışmıştım.Eşek doğru bildiği yoldan hiiçç şaşmadan
altımdan kayıp girdi dama, karnını doyurmaya !!! Ben kafamı eğip de altımda eşek olmadığını anlayana kadar çoktan  iki bacağım açık at sineği gibi önce alçak damın duvarına sonra yere yapışmıştım  !!


  Eşek altımdan bütün gamsızlığı ve umursuzluğuyla çekip gitmişti ahırına ,beniardında bırakarak..
Eşek yolunu kendi biliyormuş meğer !!!!!
Ne diyeyim kendime bilemiyorum !!
 Kuzenlerimi, benim yanımda kahraman neferlerim gibi görüp de onlara özenen bütün mahallenin veletleri peşimize takılıp, sahneye ortak olmuşlardı maalesef, üstelik bu sahneye kahkaha seslerine duyup gelen konu komşuda dahil olmuştu. İşte bu final sahnesini yerde fark etmem çok acı vericiydi gerçekten...


  Ama ilahi adalet...


      Demek ki ; neymiş :Asla  !!  Şı mar ma ya cak mışsın.


 Uuzunn  kulaklarından çekmek istedim de, eşek  işte, eşekliğini yapmıştı, neye yarar.Her eşek şakası dendiğinde gülümseyerek hatırlarım.

     Ama ben hala her köyüme gittiğimde,  -eşekleri başta olmak üzere -bütün hayvanların seslerini, şakalarını, sivrisineklerini,arılarını  ve tezek kokusunu şehrin bütün organik,inorganik gıdalarına tercih ederim.



Sevgi dolu günler.

2 yorum:

  1. Konudan biraz uzak ama.. Essek essekken bile ayagi yolda ayağı kaysa tokezlese ayni yoldan oldursen gecmez..Ama bazi iki ayakli essekler ne soylesen fayda etmiyor..;-)

    YanıtlaSil
  2. http://img716.imageshack.us/img716/594/39565932806892721124618.jpg

    YanıtlaSil