Şafak Pavey, Sevinç Erbulak, Yonca Tokbaş, Işınsu Kestelli, Zeliha Toprak, Gülşah Elikbank, Şadıman Şenbalkan, Esra Harmanda, Ece Vahapoğlu, Derya Baykal, Müge Oruçkaptan gibi birçok ünlü isminde olduğu 154 kadının hafızalarından, yüreklerinden dökülerek ortaya çıkan “İmza: Ben”, kitabında olmak benim için iki kere gurur verici. Hem, Türgök gibi bir kuruma kendi adıma küçükte olsa katkı sağlamak hem de, benden sonraki aile fertlerine, ebediyete intikal etmiş hacı annemi unutturmamak adına yazılı bir arşiv bırakabilmektir.
Kitabı alıp, okuyup kütüphanesinde barındıracaklara şimdiden bu duyarlı davranış için çok teşekkür ederim.
Yazının nedense bloğumda da kalmasını istedim.Siz burdan okumayın kitabı alın mutlaka :) Bunu, sadece benim kişisel günlüğümün bir parçası olarak görün lütfen.
Sevgiler,
Elini tuttum, kulağına eğildim,
gözlerin hafif aralıktı.
Kulağına gözlerim dolarak fısıldadım :
“Biz “ dedim, “Biz sen
her sorduğunda sana yalan söyledik !”
Sen kötüye gittiğin her
güne rağmen, umudunu hiç kaybetmedin ve “Ne zaman iyileşeceğim ben” diye
sormaktan vazgeçmedin. En son dönüp bana sorduğunda “İlaçlar iyi gelecek ve en
kısa zamanda iyileşeceksin “ dedim. O çaresiz meneviş gözlerine baka baka yalan
söyledim.
Sevmezdin hastayı da
hastalığı da..
Sesin hep bir çocuk
sevinci gibi şakırdı. Yemeyi, gezmeyi, en çok da doğayı, yeşili severdin.
Sana geldiğimizde daha
merdivenlerden çıkarken kapıyı açar ve ellerini iki yana
açarak alışılmış çocuk
sevincinle “Hoşgeldiniz, hoşgeldiniz” derdin. Candan ve içten...
Merakın hiç tükenmedi.
Televizyonda izlediğin oturumlarda bilmediğin kelimeleri telefon açar sorar ve
eğer verilen cevapla yetinmezsen “Sen bir de şu bilgisayara ( internet) bak,
beni ara “ derdin.
Hep aceleci, hep çoşkulu,
hep sevgi doluydun. Allah ‘a olan sıkı inancın seni sonsuz hoşgörüye taşıyordu.
Pozitiftin, herşeyde bir hayır olduğunu senden öğrendim ben. Bir de “anne
köftesi” yapabilmeyi.
Mavi bir sana, bir de
bana çok yakışıyordu hani?
Sonsuz maviliğe izinsiz
gittin.
“Amen beeee” derdin bıkınca.
Ters köşeye yatırdın
bizi annem be!
Daha erkendi...
Gezecektik, bilmediğimiz
yerleri görecektik, köy çeşmelerini keşfedip soğuk şifalı sular içecektik.
Mangala gidecektik hani
??
Soframı her gördüğünde
“Oh ohhhhh neler yaptın Selmacım sen gene ?” sevincini kim yaşlatacak bana şimdi?
Seni her yemeğe çağırışımda
sana beğendirmek için kim çoşkuyla mutfağa sokacak beni ?
Senin sevdiğin her yemek
boğazımda koca bir düğüm.
Bayramda senin tarifinle
tandır yaptım. Evdekiler farketmedi ama ben hiç yiyemedim.
Sekiz ay mücadele ettik.
Çok hızlı aktı zaman ,
arkasından hiç yetişemedik.
Sınanıyoruz hep birlikte
demiştin.
Biz ardından sınıfta
kaldık annem.
Çok özlüyoruz seni.
Annem kadar sevdim ben
seni , eminim ki sen de beni sevdin.
Eminim ki, bana çok
güvendin, yoksa doktorlar dahil herkese, “menejerim” diye tanıştırıp bembeyaz
gülümsemezdin değil mi ?
Kurtaramadım ben seni,
üstelik iyileşeceksin diye yalan söyledim.
Biliyorum, biliyorum
affediyorsun beni.
Ruyalarıma giriyorsun.
Gelmeye devam et lutfen,
burada yapmamı istediğin ne varsa yapacağım. Ben ölene kadar, söz sana.
Mis gibi bir banyo
sonrası bana söylediğin ve benim ağlamaktan dinleyemeden içeriye kaçtığım son şarkıyla
uğurluyorum seni Hacı annem.
Ne yeşili ne siyahı
Gözümde hep gözleri var
Seviyorum diye beni
aldattınız
Yalan, yalan
yıllar
Oysa ben hep onu sevdim
Bazen güler,bazen ağlar
Peteğime bal istedim
Vermediniz yalan, yalan
yıllar
Zaman olur kuş gibi
Birgün hazan, birgün
bahar
Aşkı sizde öğrenmiştim
Vermediniz yalan yıllar..
YALAN YILLAR SENİ ERKEN
ALDI.
IŞIKLAR İÇİNDE YAT
ANNEM.
Senin deyiminle;
Küçük gelinin, kızın
Selma URUKTAN
01/04/2014