14 Temmuz 2012 Cumartesi

SERT RÜZGARLAR !



İkisi de Fransız, erkek sarışın, karizmatik çok da ünlü olmayan bir yazar. Kadın doktor, iki çocuğun vermiş olduğu sorumluluk ve işi hayatının bunaltıcı temposu yüzünden genelde gergin.
Aile içinde yaşanan  her zamanki rutin çocuklara ilgi paylaşımı  tartışmaları…
Ve bir gün kadın olduğu gibi çeker gider, yok olur ya da adam eşinin öyle yaptığını düşünür. Ama o, karısını her daim sever, yüzüğünü asla çıkarmaz, ihanet etmez..
Bir büyük karton kutu !
İçinde zarif Fransız kadının bazı özel eşyaları, birkaç fotoğraf..
Çocuklardan büyük olan on yaşlarında  erkek çocuğu bir gün evde yalnızken kutuyu bulur ve açar…
Benim için filmin en dramatik sahnesidir ve kendim için bulduğum cevap tam da ordadır.
Kadının parfüm şişesini koklamaktadır çocuk yüzüne yerleşmiş bir hüzün ve büyük bir yalnızlıkla…
Anne kokusu……………….
Hep özlenen, her zaman ihtiyaç ve güven duyulan, sakinleştiren…..
Uzun yıllardır kokumu neden değiştirmediğimi anladım. Benden geriye beni sevenlerin duyduğunda hafızalarını zorlayacak, belki acıtacak, belki gülümsetecek belki de kızdıracak ama illaki bir duyguya, bir anımsamaya sebep olacak bir ipucu bırakmak….
Anılarımız bile bazen tesadüfen duyduğumuz bir kokuyla üşüşmüyor mu başımıza?
Burun, tuhaf ama anıların bekçisi olmuyor mu  çoğu zaman?
Evet filmin sonu, başından farklı bitiyor. Gerçek bir hayat hikayesi, trajik ve bir o kadar da yalnız…
Ben ise filmden çok geriye bırakmak istediklerimi sorguluyorum o andan itibaren..
Hayat mahkemeleri ne tuhaf !!
Nerde, ne zaman kurulacağı belli değil…
Bildiğim tek şey ben gittikten sonra;
herkesin yüreğinden, kalbinden, beyninden tüm masumiyetimle beraat etmek…..

Sevgiyle….